s1torn(c).jpg (29970 bytes)
 

 

       “Ağbi unuttum, valla unuttum kızın yüzünü yaa!” demişti bir arkadaşım, İstanbul’daki sevgilisinin yüzünü hatırlamaya çalışırken... O sıralar okuduğum bir kitaptaki birkaç cümleciği anımsadım o an:

       “İstanbul’u terk ettikten yalnızca dört yıl sonra, Acem ülkesinin bitip tükenmez bozkırında, karlı dağlarında ve kederli şehirlerinde gezer, mektup taşır, vergi toplarken, İstanbul’da kalan çocuk sevgilimin yüzünü yavaş yavaş unuttuğumu fark ettim. Telaşa kapılıp bu yüzü hatırlamaya çok gayret ettim ama, ne kadar çok severseniz sevin, insanın hiç görmediği bir yüzü yavaş yavaş unutacağını da anladım. Doğu’da katiplikler ve yolculuklarla paşaların hizmetinde geçirdiğim yılların altıncısında, hayalimde canlandırdığım yüzün İstanbul’daki sevgilimin yüzü olmadığını biliyordum artık. Altıncı yılda yanlış hatırladığım yüzü, daha sonra, sekizinci yılda bir kere daha unutup, yine bambaşka bir şey olarak hatırlayacağımı da biliyordum. On iki yıl sonra, otuz altı yaşımda şehrime geri döndüğümde, sevgilimin yüzünü böyle böyle çoktan unutmuş olduğumun acıyla farkındaydım”

Düşündüm de: Acaba Stickler’ı da unutabilir mi bir TAC’li? Hayaller havuzunda yüzerken, kendi aslını da sulara kaptırabilir mi insan?

back.jpg (1002 bytes)