ASK VE KARDELENLER
Nasıl oldu anlayamadık; daha o zaman Türkiye'nin dört bir yanından buraya, henüz duvarları engin geldiklerinde sanki yılların dostuymuş gibi kaynaşmalarını, canciğer dost, arkadaş, sırdaş olmalarını. Ne kültürel fark, ne dış ortam ne de başka bir şey yıldırdı onları. Bitip tükenmez bir aşktı onlarınki. Birbirlerine verdikleri değer paha biçilmezdi. Sonraki sene bir yaş küçüklerini kabul ettiler bu büyülü mekana. Yeni bir heyencandı bu seferki. Şimdi kardeşleri de vardı, canından kopmuş gibi. Abisi vardı, canı gibi. Büyü onları da sardı ve tıpkı onlar gibi daha nicelerini.
Ufak bir grup büyüdükçe büyüyor, dostlar, dostluklar arttıkça artıyor, bu büyü herkesi sarıyordu. Kimse bahsetmiyordu ondan çünkü insanların içlerindeydi bu, ruhlarında, içlerinden geldikleri gibi davranıyordu onlar abisine, kardeşine. Coşkuları beraber yaşadılar tıpkı hüzünler gibi; aşkları beraber büyüttü yüzler binler. Her sene sanki yaşanmamış gibi bu aşk yeniden yeşeriyordu gönüllerde. Ve sona geldiğinde her bir abi başa dönmek istiyordu aşk dolu kalbiyle. Kardeşi kopamıyordu zaten o aluşuk olduğu tebessümlerden.
Her şeyi beraber öğrenmişlerdi; yaşamı, gerçekleri, hayalleri, birliği, beraberliği, dostluğu. Bu aşk onlara dış dünyaya olumlu bakmayı öğretti, herkese sevgiyle yaklaşmayı.
Sorun yoktu onlarda, ufacık dargınlıklar bile sadece anlıktı. Yatakhaneleri vardı, yatakhane muhabbetleri. Her an onlar bir arada, kanatları altında tutan Stickler'da. Öğretmeni, idarecisi vardı, beraber yürüyelim diyen, arkasına baktığında hiç şaşmaz destek gibi gördüğü, beraber şarkı söylediği, hayatı öğrendiği.
7 seneler geçer oldu, geldi 1990'lara. Bu yıla kadar korku tohumu yoktu hiçbir abinin, ablanın yüreğinde. Emanet edilen bu büyülü ışığı diğerlerine ulaştırmak için çalışıyordu onlar.Bağ yıllara dayandı bu büyünün altında, zamansa her şeyi etkilediği gibi bağı sisteme çevirmeye başladı. Dur demek geliyordu herkesin içinden. "Benim bu ışığı ulaştırmam gerek" diye düşünse de zamanın oyununa geldi. Bağ kaybolmamıştı ama zaman sistemi ortaya çıkarmıştı.
İçtenlik korunmaya çalışıldı, doğal bir saygı beklendi, sıcak bir kucaklaşma... Korku tohumları filizlendi belki, elde olmadan. Kök salmadan yok etmek istedi onları, söküp atmak ruhundan. Farkındaydı nedeninin, ne olacağının. Yine de o aşkı korumaya, paylaşmaya çalıştı. Gönüller dolusu paylaştırdı tüm bir Stickler'ın kanat açtığı insanlara. Kardeşleri geldi, yine canı bildi. Sistem var madem, belki düzeltebilirim diye düşündü, ütopya olmasın dedi, bir demet ışık da ben saçayım diye düşündü her gün uyandığında. O gitmek istemiyordu bırakıp herşeyi. Baştaki yakınlığa susamıştı, doğallığa, içtenliğe, aşka...Düşünüyordu bu yıllara kadar ne depremlere şahit olduğunu ve daha olacağını, ayakta durmak istiyordu, inanıyordu duracağına. Yılmadan çalışıyordu 3-4 ayı kalsa da bu büyünün altında. Fark etmesini istiyordu diğerlerinin, ne sistemin ne de bağın değiştirilebileceğini.
sistemi doğru onarıp, bağı güçlendirmekti tek hedefi. Yapamasa bile ilk adımı atmaktı, çünkü herkesin gönlünde zaten bu yatıyordu ve ileride bu küçük adımlarla kapanacaktı açılmış boşluklar. Hatalarını gördü, doğrularıyla birlikte. Yanlışı düzeltmeye, doğruyu güçlendirmeye çalıştı. Tıpkı yolun ilk adımlarında olduğu gibi olmak istedi, doğal, içten ve aşık.
Öğretmen istedi, ufkunu genişletebilecek, yerinde dost, yerinde yol gösteren; idareci bekledi köstek değil destek olan. Görmelerini istedi geçmişteki başarının tekrar nasıl yakalanacağını. Tek çözüm buldu. Birlikti. Bu aslında hep onun yanı başındaydı ilk gününden beri. Ant içti bozdurmayacağına kardeşi, abisi, ablası. Korku tohumları yerini kardelenlere bıraktı. Şimdi yüzbinlerce kardelen açıyor TAC'nin tam bağrında.