DUR, DÜŞÜN

Sabun gibi yaşıyoruz, tıpkı bir kalıp sabun gibi. Her gün sudan şeylere köpürerek bir parçasını kaybeden, gittikçe ufalan ve sonuçta yok olup giden bir sabun gibi. Otel odasından yürütülmüş, minik, hoş kokulu bir sabun gibi ...

İnsanoğlu hayatı yaşam denilen ince ipte cambazlık yapmakla geçer. Tıpkı sirkte gösteri yapan bir ip cambazı gibi. İpte gösteri yapan cambaz her an ölüm ile burun burunadır, ama o bunun farkında bile değildir çünkü ipe çıkıp gösteriye başlayınca bilir ki düşmeyecektir ya da ona öyle gelir, bu hayal alemindeki yaşamın geçici olduğunu anlayamaz. Bu güne kadar bir çok filozof, düşünür, bilim adamı yaşam üzerine kafa yormuş ve onu analiz etmek için olmadık yollar denemişlerdir. Bu tartışmaların sonunda yaşam hakkında bir çok yorum ve farklı felsefeler türemiştir. Fakat La Bruyeré'nin de ifade ettiği gibi doğduk ve öleceğiz; doğduğumuzda şuurumuz yoktu, bundan haberimiz olmadı, ama bir de ölüm vardı ki bu da insanoğlunun çare bulamadığı kaçınılmaz bir sondur. Yahya Kemal'in de belirttiği gibi, "Kanatları boşlıkta açılan o siyah kapıdan geçince" sonsuzluğun bir parçası olup, yitip gideceğiz. İşte ölümle yaşam arasındaki ince çizgide yaşıyoruz; heyhat yaşadığımızın farkında bile değiliz. Belki her gün bu çizgide mütemadiyen gip gelmekteyiz farkında olmadan, elimizdeki güzellikleri farkına varmadan, belki daha bir gül koklamamışken, belki de daha yar koynuna yaslanmamışken. Sürekli olarak hiyefarşik istekleri doğrultusunda yaşayan yaşamın bir de materyalist olmayan tarafını gör

İçimizde geleceğin, mühendisleri, doktorları, işletmecileri var. Bir an olsun etrafınıza bakın bu insanları irdeleyin onların ruhuna inmeye çalışın. Hatta işe önce kendinizden başlayın, aynaya bakın ve ben neyim diye sorun. Kime sorsanız, büyüyünce falan üniversiteni filan bölümünde okuyacağım türünde cevaplar alırsınız, büyüyünce ne olacaksın sorusuna. Peki ya sonra, diplomalarını mer banknotlar getiren birer senet gibi kullanan oportanist orta yolcular mı? Yoksa kalbi toplumla atan, bedeni ruhunu yüce emellere adamış insanlar mı? Lakin şu acı gerçeği kabul etemliyiz ki tepkisiz ve duyarsız bir toplumda yaşıyoruz. Dünyaya at gözlüğü ile bakmak ve " bana ne"cilik yapmak hayatı farkedilmez ve unutulur yapar.

Korkunun ecele faydası yok. İnsanı insan yapan sosyal yanıdır. Etrafındaki güzellikleri göremeyen, dünyaya sadece maddeci felsefeyle yaklaşan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen insan yaşamaz, yaşadığını zanneder. İşte o yüzden bir kalıp sabun gibidir, erir gider ...

Tansal Kurtuluş ('97), Duvarın Ardındakiler Derlemesi, 1997

back.jpg (1002 bytes)main1.jpg (966 bytes)